Pages


14 Eylül 2010 Salı

PsikeArt



PsikeArt dergisini öncelikle Hande Koçak'ın 'Bir şairin Yalnızlığı' başlıklı yazısını merak ettiğim için almıştım. Ama "Yalnızlık" üzerine özel bir sayı olan bu dergide merak ettiğim yazı dışında başka güzel yazılar da buldum ve bu sayı başucu dergilerimden biri oldu şimdi.

Hande Koçak'ın yazısı Jean Cocteau'nun "Le Sang d'un Poete" (1930, Bir şairin kanı) filmi ile ilgili ve zihin açıcı bilgilerle yüklü.

Ama dergiyi alırken mütereddit bir haldeydim çünkü derginin kapağında Ertuğrul Özkök ve Ahmet Ümit (her yerde o!) isimlerini görünce normal şartlarda o dergiyi satın almam ve hemen yerine bırakırım (aynı şekilde sinir olduğum bir isim daha var, Elif Şafak adını da bir derginin kapağında görünce almak istemiyorum) ama dediğim gibi bu sayıdaki 'Bir şairin yalnızlığı'nı okumam gerekliydi, iyi ki almışım dergiyi diyorum ama biraz önce adını zikrettiğim şahısların yazıları okumadım, okumayı da düşünmüyorum, bugüne kadar yeterince okudum zaten ve beni heyecanlandırmayan, aksine buz gibi soğuk bir düzen gözeterek yazılmış yazılardan uzak durmam gerekli, yoksa okuma sevgim azalıyor. Keşke kapakta bu isimler olmasaydı, son aylarda hemen her derginin kapağında aynı isimleri görmekten rahatsız oluyorum, ama dergiciler sadece kendi dergilerinin okuru olduklarından olsa gerek sanki o yazarı ilk gören, onunla ilk konuşan onlarmış gibi en basit röportajı bile (en kolay işlerden biri söyleşi yapmak, soru sormak için araştırma bile yapmayanlar var, artık o sırada akıllarına ne gelirse sorup durmalarından belli oluyor) büyütüp kapağa taşıyorlar, ben artık bu isimleri görmekten bıktım, kusma noktasındayım.

Fotoğraf üzerinde olduğundan okunması biraz zor olsa da Talat Parman'ın yazısı "bir ergenlik serencamı" hoş bir yazıydı. Ardından Erol Göka'nın "Ömür dalında açan çiçekler" ve İrem Anlı'nın (yine aynı okunma sorunu!) "Kadın olma sürecinin yalnızlığı" yazılarını ilgiyle okudum (gözlerim ağrıyor ama olsun).

Ahmet İnam'ın yazısı da ilginçti ancak en çok beğendiğim yazılardan biri Meltem Yakın Üldes'in "Tanrı belki gerçekten ölmüştür" başlıklı olan 'Yalnızlığın ve deliliğin sanatı: Art Brut/Ham sanat' üzerine olan ve bu sanatın ilginç örneklerinin yer aldığı yazı oldu. Kapağa Tuba Akyol'un adı yazılacığına Meltem Yakın Üldes yazılmalıydı bence.

Esmahan Aykol'un yalnızlık ve mastürbasyon üzerine olan yazısı da çok iyi ve insanı gıdıklayan cinsten, Ertuğrul Özkök yerine kapağa Esmahan Aykol'un ismi yazılmalıydı.

Dergideki fotoğraflara gelince yazılarla tezat olarak çoğu amatör ve kötü kurgulanmış photosop destekli işler.

Eleştirime rağmen içinde çok güzel yazılar olduğu için bundan sonra dergiyi almak niyetindeyim.

Hiç yorum yok: