Pages


30 Nisan 2010 Cuma

Heves

Heves çok klasik bir şekilde kitap formatına yakın dergi. Biçim olarak böyle fakat içerik olarak çok taze bir ruh taşıyor. Ekim 2009'da yayımlanan XXIII. sayı ile 6. yılını dolduran dergi şimdi 7. yaşına yol veriyor. Daha nice yıllara demek isterim.

Bana Şiir Atı'nı ve Göçebe'yi (ne şahane dergiydi!) anımsatıyor bu dergi, bu yüzden olsa gerek ayrı bir seviyorum Heves'i.

İsmi de şahane zaten, bir şiir dergisine çok yakışıyor 'Heves' sözcüğü.

Heves, takip edilmesi gereken, faydalı bir yayın. Pan yayıncılık tarafından çıkarılan derginin şiiri yaşam tarzı olarak görenler tarafından kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum.

Dergilerden internete kadar çeşitli mecrada karşıma çıkan yeni şiirlerin kalitesinin düşük olmasının bir nedeni de şiir okyanusunun yüzeyinde olan şairlerin şiire yer veren düzgün yayınlara yeterince vakit ayırmaması var sanıyorum.

Şair yazmadan evvel okumalı, iyi beslenmeli, kulaklarını, gözlerini, dimağını olabildiğince açmalıdır.

Gevezeliği bırakıp Heves'e dönersek, en sevdiğim sayının XV. sayı olduğunu söylemek isterim. Bu sayıda, 12. sayfada hayranı olduğum Birhan Keskin'in 'Milonga' şiirinden bir iki dize yazayım, derginin de tadına uygun düşsün:

"Ilık süt gibiydin
Sen, uf uff."

29 Nisan 2010 Perşembe

42 arızalı

42 arızalı

Dergi biriktirmek isteyen kişinin yanında bir not defteri olmalı. Dergi biriktirmek isteyen kişi Skryabin gibi bu işi ciddiye almalı ve not defterini her daim yanında bulundurmalı, sahafları, internetteki güvenilir siteleri sürekli kolaçan etmeli, sahaflara yeni dergi geldiğinde telefon etmeleri istenmeli, başkaları görmeden bu dergilere sahip olmalıdır.

***

Bazen bulunan derginin bir kenarı yırtık, bir tarafı bozulmuş ve ilk basıldığı halinden biraz uzaklaşmış olabilir. Bunları bir kenara not alıp daha temizini bulmak gerekir, ancak bazen de yıpranmış, arızalı sayıları olduğu gibi kabul etmek gerekir, tertemiz pirüpak bir dergiden daha sevimli, daha yakındır bazı eprimiş dergiler, okunmuş, karıştırılmış, oradan oraya sürüklenmiş, arkadaşlara verilmiş, ısrarla sorulmuş, aylar sonra geri alınmış olabilir. Hem bazı şeylerin kıymetini bilmeli, böyle zamanlarda "Ya bu dergi olmasaydı?" diye düşünürüm, o zaman bütün kusurlar hoş görünür, dergiyi itinayla arkadaşlarının arasına bırakırım.

Ayrıca bakınız: Dergi biriktirmek

26 Nisan 2010 Pazartesi

AKŞAM-LIK, TARIK 2000 ZİYAD VE NÖBETÇİ SÖZLÜK

AKŞAM-LIK

Aslında Milliyet Sanat dergisini yazmak niyetiyle rafları karıştırırken karşıma Akşam-lık dergisinin çıkmasıyla birlikte bu tasarımı erteledim ve hemen Akşam-lık'lara sarıldım. Bu güzel dergi tahmin edileceği üzere, Akşam gazetesinin ilavesiydi. 2002 yılında doğmuş 2004 yılında hayatına son verilmişti. Akşam gazetesinde yayın yönetmeni olarak o sıralar Nurcan Akad vardı. Derginin yayın yönetmeni ise Ümit Bayazoğlu'ydu. Dergi hoştu güzeldi, fakat dağıtım günü değiştirildi mesela bu hataydı bence, sonra benim gibi merkezde yaşamayanlar için bulması tam bir maceraydı. Bayi bayi dolaşırdım almak için, gazete bulunurdu ama ilavesi her bayide olmazdı nedense. Zaten Nurcan Akad ve YKY için çanların çalacağı vakit çok yaklaşmıştı ama müneccim olmadığım için bilemedim neler olacağını. Nurcan Akad yayın yönetmenliğinden alınınca Akşam-lık da son bulduydu galiba. Ya da başka bir şeyler oldu, bilmiyorum, bildiğim Akşam-lık ilavesinin tarihe karışması.

Akşam-lık'ın yeri şimdi Radikal ve Cumhuriyet Kitap ilaveleriyle dolmuyor ne yazık ki, çünkü tamamen farklı bir gazete ekiydi, zaten sadece kitap eki değildi, kültür ve sanat konularında çok güzel, arşivlik yazılar çıkardı, şimdiki eklerde kesilip saklanacak yazılar çok azaldı. Akşam-lık'ta ise, Semra Aktaş, İhsan Feyzibeyoğlu, Halit Soydan, Selen Baycan, Cem Akaş, Tarık Sipahi, Yeşim Vesper, Filiz Özdem, Uğur Kökden, Ahmet Parman, Ahmet Eken, İlhami Algör, Ayşegül Oğuz, Doğan Kuban, Tınaz Tiryakioğlu ve adını buraya yazamadığım daha pek çok yazar her daim okunacak yazılar yazmışlardır.

Unutamadığım ve zihnime kazınmış olan Akşam-lık kapağı ise, "Çelik Gülersoy'a veda" başlıklı ve Çelik Gülersoy'un karakalem portresinin olduğu 1 Ağustos 2003 tarihli dergiydi.

Halen bende olmayan sayılarını arıyorum, ne yazık ki bu nimetin kıtlığı var, bunca yıldan sonra artık bulunmuyor.

Her güzel şey gibi nihayete eren bu dergide ilk okuduğum Enis Batur'un köşesiydi. Fakat her hafta asıl heyecanla beklediklerim ise "Tarık 2000 Ziyad" ve "Nöbetçi Sözlük" isimli köşelerdi.

Tarık 2000 Ziyad

Tarık 2000 Ziyad'ın günlüğü evlere şenlikti, çok eğlenirdim bu köşeyi okurken. Çok sevdiğim yazar Henri Michaux'nun Plume isimli kahramanına benzetirdim biraz, okumaya doyum olmazdı, bugün yine okudum "Evdeki eşyaların tarihi" isimli kitabı yazdığını hatırladım ve gülümsedim. Sonra "İstanbul'un havuzlu parkları" isimli bir kitap yazmaya da başlamıştı, yanılmamışım, 31 Ekim 2003 tarihli Akşam-lık'taki köşede rastladım tekrar, sevindim.

Nöbetçi Sözlük

Nöbetçi sözlük genellikle çeşitli kaynaklardan seçilmiş alıntılardan oluşurdu. Sayfanın üstünde "Hazırlayan Ümit Bayazoğlu" veya "Ü.B." yazdığı vakit çok güzel olurdu, ancak son zamanlarda tatsızlaşmıştı bu köşe, eskileri tekrar tekrar okumak ise başka bir keyiftir, özellikle 27 Haziran 2003 tarihli olan "Nöbetçi sözlük" en beğendiklerimin arasında birinci gelir, bu sayıdaki "Nöbetçi sözlük" maddeleri ise şunlar:

Acı
Melankolu
Misantrope
Satürn çocuğu
Uyumlu insan, sarı-safra
Uyumsuz insan, kara-safra
Yalnızlık

Bu bölümde "Nöbetçi sözlük" başlığının hemen altında ise Seneca'dan bir alıntı var:
"İnsanın kendisi için kendini kazanma sürecidir yalnızlık."

23 Nisan 2010 Cuma

Dergi saati



Sevilen bir derginin saatinin durması, daha doğrusu durmuş olması ne acı. Geniş Açı Fotoğraf Sanatı dergisi 2006 yılının Kasım ayında piyasaya çıkan 50. sayısıyla yayın hayatına son vermişti. Virgül dergisi de kapandı ve son sayısı şimdi bayilerde, yani bu güzelim derginin de saati durmuş oldu.

Bu dergilerin kapanmalarının pek çok nedeni var, mali sorunlardan, dağıtım ağını kontrol edenlerin zalimce davranmasından tutun da en büyük sorun olan ilgisizliğe, medyanın sessizlik duvarına çarpmalarından, reklamverenlerin acımasız tutumlarına kadar hemen hemen pek çok etkinin payı var.

Var ama en büyük pay bence ilgisizlik ile okurun payı. Geniş Açı gibi ve şimdi hatırlayamadığım pek çok derginin kaderi en başta ilgisizlik oldu. Bu dergileri bir avuç insan sevdi ve izledi.

Oysa boş salonlara oynayan çoğu birbirinden kötü filmler hem devlet desteğini arkalarına alarak uçucu ve iz bırakmayan projeler yaptılar, hem de medyanın ve sanat dünyasının desteğini gani gani hissettiler. Bu noktada dergiler çok masum, çünkü genel sanat anlayışımız tıpkı sporda sadece futbolun spordan sayılması gibi, kültür dünyasında da futbolun bir eşi olan sinemanın ağırlığı var. Kültür dünyamızda dergilere yer yoktur, kültür denince akla önce sinema gelir, sanatçı denince de akla şarkıcının gelmesi gibi.

Bu şekilde televizyonlarda, radyolarda öyle bir beğeni yerleştiriliyor ve öylesine acayip kültürel kodlar yükleniyor ki insanlara, mesela Turgut Uyar, Birhan Keskin, Ömer Erdem, Ahmet Güntan gibi isimleri okumadan bilmeden şair olduğunu zannedenip şiir yazan kendini bilmezler olduğu gibi, yine örneğin James Joyce, Iris murdoch, Leyla Erbil gibi yazarları okumadan bilmeden harıl harıl roman yazanlar da mevcut.

Bütün iş gösterişte, palavrada yatıyor demek istiyorum, kültür ve sanat dünyasının görünürde büyük işler yaptığı filan yok, öyle olsaydı anlı şanlı kurumlardan cahiller mezun olmaz, içi boş projelere de milyonlar yatırılmazdı, üstelik her şehrimizde birbirinden güzel müzeler, konferans ve sergi salonları olurdu. Ama yüklenen kodlar başka yönde, "Üretmeyin sakın komisyon alın ve ünlü olun!" diyorlar, kopyacılık ve sahteciliği de üretim diye yutturanlar ise sürekli demeç verip hemen her konuda zihin bulandırıcı fikirler ileri sürüp bir avuç aklı başında insanı da delirme noktasına getirdiler.

Böyle bir ortamda iyi bir dergi çıkar mı, hadi çıktı, çıkıyor, uzun süre yaşayabilir mi? Böyle bir ortamda yontucu, fotoğraf sanatçısı hakikatlı işler üretebilir mi? Aklı başında insanları da yıldırıyor bu kültür sanat iklimi, geri çekilmeye zorluyor.

Yine de kapanmasına hayret ettiğim dergiler var, Defter gibi bir dergi mesela nasıl kapatılır? Defter'i çıkaranlar 15 yıllık koca bir dergiyi tarihe gömdüler, oysa sürdürülebilir bir dergiydi ve eşine az rastlanır bir havası vardı.

Roll dergisi de tarihin karanlık sularına gömülünce kendimce küçük bir liste yaptım:

Sevdiğim dergiler:

- Gergedan
- Fol
- Aries
- 2'debir
- Biz (Mars Group)
- Düşler Öyküler
- Ludingirra
- Sombahar
- Şiir Atı

Bu arada Roll dergisinin de kapanması vesilesiyle 11 Kasım 2009 tarihli Zaman gazetesinin kültür sayfasında "Sinema ve tiyatroya verilen destek dergilerden esirgeniyor" başlıklı ve Yusuf Gündüz imzalı bir haber çıktı, yaşanan durumu özetleyen haber şöyle:

Gündemin yoğunluğu arasında çoğumuz fark etmedik ama iki dergi yayın hayatına sessizce veda etti. Önce 12 yaşındaki kitap eleştiri dergisi Virgül, Kasım-Aralık sayısı ile serüvenini noktaladı. Önceki gün de müzik dünyasının özgün dergisi Roll'ün aynı sebeplerle kapandığı haberi geldi.

Anadolu'da sessiz sedasız kapanan pek çok derginin ardından Virgül ve Roll'ün de kepenk kapatması, dergilerin değişmeyen kaderini bir kez daha gündeme getirdi. Geçen yıl, edebiyat dergilerinin genel yayın yönetmenleri Yay-Sat'ın yaptığı zamdan sonra dağıtım masraflarını karşılayamayacaklarını ve kapanma korkusu yaşadıklarını açıklamışlardı. Abone gelirleriyle yaşamaya çalışan dergilerin yöneticileri, bıçağın kemiğe dayandığını ifade ediyor. Dergi yöneticileri, sinema ve tiyatroya sağlanan desteğin edebiyat, sanat ve kültür dergilerine de verilmesi gerektiğini savunuyor.

Roll'ün 13 yıllık Serüveni son buldu

13 yıllık müzik dergisi Roll de ekonomik kriz yüzünden kapandı. Ağustos ayından beri kapandı kapanıyor derken yayın hayatına son veren Roll'ün 144'üncü sayısında 'Benimle Oynar mısın?' başlığıyla The Beatles kapağa taşındı. Roll ekibi, veda yazısında derginin son sayısını 'sonsuzdan bir önceki sayı' diye nitelendirdi.

'Bakanlık, dergilere yeterince destek olmuyor'

BEŞİR AYVAZOĞLU: "Virgül'ün kapanmasına üzüldüm. Bütün ciddi edebiyat ve kültür dergilerini aynı akıbetin beklediğini söyleyebilirim. Bugünkü dergi tirajlarıyla masraflarını karşılamak mümkün değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı fikir ve kültür hayatının nefes alıp verdiği edebiyat dergilerine yeterince destek olmuyor. Türkiye'de binlerce kütüphane var; bu kütüphaneler için rüşdünü ispat etmiş dergilere abone olunsa, bu dergiler hiç değilse ayakta durmayı başarırlar. İyi bir derginin kapanması, kültür hayatımızda bir damarın tıkandığı anlamına gelir. Bu, aslında bir çeşit örtülü sansürdür. Okuyucular da dergilerine sahip çıkmalıdırlar."

'Dergilerimiz genç yaşta ölüyor'

ALİ URAL: "Dergiler de ölümlüdür. Fakat genç ölümü zordur. Merdiven Sanat, Kitaphaber ve Merdivenşiir'de bu acıyı yaşadım. Üç dergi çıkarıp batırmış biri olarak dördüncü bir derginin hazırlığı içindeyim: Karabatak. Ne zaman çıkacağı, ne zaman batacağı belli değil. Kütüphanelere yeterince dergi almadığı için bakanlığı suçlamak hiç aklıma gelmedi. 'Okuma'yı hayatının merkezinden çıkarmış bir toplumun bütün kütüphaneleri dergiyle dolsa ne olur. Asıl olan yayının niteliğidir. Nitelikli yayınlar nitelikli okurlar ister. Okullarımız nitelikli öğrenci yetiştirebilirse nitelikli dergiler ve kitaplar okurunu bulacaktır."

'Bu gidişle bütün dergilerin sonu Virgül gibi olacak'

Enver Ercan (Varlık Yayın Yönetmeni): "Kültür Bakanlığı bazı dergilerden satın alıyor, ama çözüm değil bu. Dağıtım firmaları, kâr zarar hesabına göre tavır alıyor. Dergilerin durumu giderek zorlaşacak; çünkü internet ortamına kayıyor. Dergiler okuruyla ayakta durmak zorunda. Kültür sanat okuru dediğimiz kesim yeterli değil. Dergiler ilan ve desteklerle yayımlanıyor. Kötümser bir bakış olacak; ama hepsi aynı sonuçla karşılaşacaklar bence. Dergi geleneğinin büyük yayın dağıtım kuruluşlarının, belli başlı dergilerin dağıtımında kolaylık sağlamaları lazım. Bu dergilere Devlet Tiyatroları'nın, Kültür Bakanlığı'nın prestij kitaplarının ilanları verilebilir."

'Kültür alanında arz talebi aşıyor'

Bünyamin Güneş (Virgül Dergisi Koordinatörü): "Ekonomik koşulların zorlamasıyla yayın hayatına son vermek zorunda kaldık. Ekonomik koşulları ağırlaştıran sebeplerden biri, Virgül'ün iki yıldır gazete bayilerinde dağıtılamayışıdır. Bir dergiyi okurları ve reklamverenleri ayakta tutar. Virgül'ün okuru azalmadı, zamanla artmadı da. Reklamlar ise son iki yılda büyük oranda düşmüştü. Kültür Bakanlığı'ndan destek almıyorduk. Böyle bir destek için talepte de bulunmadık. Ya destekle, sponsorlukla yaşamak ya da piyasa koşullarına bir şekilde uyum sağlamak gibi iki seçenek var. Kültür alanında arz, talebi kat kat aşıyor..."

Not: Bu yazı ilk olarak 5.11.2009 tarihinde F:Gunluk blogunda görünmüştür. Yazıda ekleme ve düzeltmeler yapılmıştır.

22 Nisan 2010 Perşembe

Geniş Açı fotoğraf sanatı dergisi

Geniş Açı, sayı: 43

"Geniş Açı Fotoğraf Sanatı Dergisi'nin 50. ve yayın hayatının son sayısı olan Kasım-Aralık 2006 sayısı yayımlandı. 1997 yılında Boğaziçi Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'ndeki bir grup gencin girişimleriyle hayata geçen Geniş Açı, on yıllık yayın hayatının bu son sayısında her zamanki gibi yurt içi ve yurt dışından fotoğraf gündemine ilişkin çeşitli başlıklara ve söyleşilere yer verirken 'Günümüzde Fotoğraf Dergiciliği' başlıklı bir mini dosya, dünden bugüne dergide yazmış isimlerin dergiyle ilgili görüşlerine yer veren 'Yazarlarının Gözünden Geniş Açı' bölümü ve dergi editörleriyle yapılmış 'Hayatımız Fotoroman' köşesi de son sayıya özel olarak dergide yer alan diğer başlıklar."

İşte böyle yazıyor Geniş Açı'nın internet sitesindeki son sayının özet kısmında bulunan "GENİŞ AÇI'DAN VEDA" başlıklı kısa yazıda.

Demek ki Geniş Açı dergisi kapanalı 4 yıl kadar olmuş.

Fotoğraf dergisi geleneğimiz geç de olsa var. En erken 1960-70'lerde başlıyor, yani ilk fotoğraf dergisinden (1856) yaklaşık 100 yıl sonra.

Yine de teknik anlamda çok kötü, ama amatör anlamda güzel dergiler çıktığını söyleyebilirim.

Geniş Açı dergisi çıktıktan sonra da artık daha iyisine alıştığım için çıkan yeni fotoğraf dergilerini beğenmiyorum. Ama zaten nasıl beğeneyim, bol bol makine ve amatörlere seslenen "nasıl bilmem ne fotoğrafı çekilir" tarzı yazıların olduğu dergiler bunlar. Ben de fotoğraf makinelerini severim, ancak fotoğrafın önüne geçen bir unsur olmasına da isyan ederim.

Sadece İz dergisini ayrı tutuyorum, o da portfolyo dergisi tadında olduğu için gönlümü aydınlatan cinsten değil.

Demek istediğim Geniş Açı dergisi gibi bir fotoğraf dergisi daha çıkmadı.

Yokluğuna alışacağım yerde daha çok özlüyorum Geniş Açı'yı.

Fotoğraf (c) bizans

21 Nisan 2010 Çarşamba

Fol

Fol dergisi

Fol dergisi bir efsane. Eğer varsa 'yüksek dergicilik' diye bir sınıf, işte bu sınıfın doğal üyesi olarak seçilmesi gereken bu harika dergi "sınırları ve ufukları zorlama" iddiasındaydı, bunu da başarmıştıelbette, daha çok yolu vardı aslında, ancak her dergi gibi o da kapatılmayı tadacaktı elbette. National Geographic gibi bir zombi olacağına böylesi daha güzel bence, hızlı yaşadı genç öldü diyebiliriz, hiç kapanmasın isterdim doğrusu ancak böyle iddialı bir dergiyi yaşatmak da zordu, yeterince de takdir edilmedi aslında, zamanında şımarıklık gibi görenler oldu, oysa fikir olarak da, boyutu, kağıdı, hurufatı, tasarımı ve içeriğinin kalitesi gibi pek çok unsuruyla tarihe geçmiş bir dergiydi.

Yıllardır sahaflarda büyüklüğünden yola çıkılarak konuşulsa da, Fol denince akla hep ihtişamlı görüntüsü gelse de hiç küçümsemiyorum, bu özelliğin aslında çok da yakıştığı bir dergiydi, çünkü dergi her şeyden evvel biçimdir.

Sahaflarda gezinirken Fol'dan söz edildiğini duymak derginin halen arandığını bilmek, bu dergiyi yeni duyan genç meraklılar sayesinde de hep konuşulacağını bilmek bir Folsever olarak beni her zaman mutlu ediyor, demek ki Fol7u yapanlar unutulmayacak bir iş çıkarmayı başarmışlar (aynı şey Gergedan ve Şehir dergileri için de geçerli).

Benim en sevdiğim sayı Samih Rifat'ın hazırladığı üçüncü sayıdır. Bir tek kapağını sevmem bu derginin, içinde Koudelka, Yourcenar, Bihrat Mavitan, Samih Rifat ve benzeri yüce isimlerin bulunduğu bu sayı benim için çok önemlidir, asla ödünç vermem.

Fol içerik olarak bence muhteşemdi (ayrıca her sayı farklı bir editör tarafından hazırlanıyordu) fakat normal boyutlardaki bir dergide belki bir kenarda unutulabilecek yazılar, fotoğraflar ve resimler bu devasa ebatlardaki derginin sayfalarında kolay kolay akıldan çıkmayacak görkemli bir görünüme kavuşmuştur bence.

Unutulmayacak yazılar derken, 5. sayıdaki Cem Akaş'ın "Saçma'nın tipolojisine bir giriş", C. Yalçın Yıldırım'ın "Matematikte saçmalık", Özlem Solok'un "(Peki) Müziğin nesi dinlenir?" başlıklı yazıları unutulmayacak yazılara (en azından benim için) güzel bir örnektir.

Hakkı yenmesin her sayıda çok değerli isimlerin çalışmaları vardı, fakat 7. sayı mesela, paha biçilemez dergilerden biridir, Stefanos Yerasimos'un "Sur, uç ve duvar" başlıklı yazısını okuyan kendine zor gelir, Ayda Arel'in "Duvarlar ve sözlükler ve saire" başlıklı yazı da ufuk açan cinstendir, bu sayıda İhsan Bilgin'in "Nerdeyse hiç" adındaki yazısı da en beğendiklerimdendir.

Aslında beğendiklerimin sayısı çok, Fol'daki bütün yazılar çok önemli benim için, lakin yazmaya bir yerde nihayet vermek gerek artık, yoksa Fol'ları dizip baştan sona bir döküm yapmak gerekecek.

İyi şeyler yayıncılığın kitaplarındaki sürprizlere benzer hoşlukları da vardı Fol'un. Mesela "saçma" konulu sayıda bir sayfada gerçek bir saçma tanesi vardı ki ilk gördüğümde nasıl da şaşırmıştım, sonra da gülmüştüm.

Pek sevdiğim Fol dergisinin künyesini de yazmak isterim, bu isimlere de şükranlarımı sunarım, ne iyi ettiniz de böyle bir dergi yaptınız:

Sahibi: MO yayıncılık adına Engin Altaş
Yazı işleri müdürü: Yüce Yöney
Sanat Yönetmeni: Hakkı Mısırlıoğlu
Yayın Kurulu: Serhan Ada, Engin Altaş, Hakkı Mısırlıoğlu, Samih Rifat, Nevzat Sayın, Mehmet Ulusel
Grafik uygulama: Kadir Ateş
Baskı sorumlusu: Ahmet Şengül
Grafik hazırlık: Ajans Ultra Grafik
Renk Ayrımı ve baskı: Mas Matbaacılık

Biçimin içeriği, içeriğin de biçimi yücelttiği nadir bir dergiydi Fol.

_____________________________________________________________________________________
Fotoğraf (c) bizans

Dergiler hakkında

1989 yılından beri dergi biriktiriyorum. Zaman içinde sıkıldığım, bana bir şey katmadığını düşündüğüm dergilerden kurtuldum, bu tür dergilerden sadece birer tane örnek alıp arşivimde saklıyorum.

Ama bazı dergiler var ki, çıktıktan sonra okumakla bitmez bu dergiler, onları arada sırada çıkarıp tekrar tekrar okumak gerek, bazıları sadece kapaklarıyla bile güzel, bazıları özel dosya konularıyla görsel ve bilgi şöleni tadında oldukları için çok değerliler benim için, koleksiyonun eksik sayılarını tamamlamak ise kendi başına bir macera, bu blogun olma nedeni bu şaheser dergiler ve bu dergileri çıkaran mümtaz insanlardır, onlara olan şükranlarımı bir şekilde topluca iletmenin yolunu da böyle buldum galiba.

Öncelikle arşivimdeki dergilerden belli başlı örnekleri evvela kendi beğenime göre değerlendireceğim, sonra benzer dergilerle karşılaştıracağım, bazen öveceğim, bazen de dergilerin sinirlerimi bozan taraflarını anlatacağım.

Bu şekilde bir blog oluşturmaktaki ilk amacım benim gibi dergi biriktirme meraklısı olanlarla bu merakı paylaşmak, ikincisi ise dergi yayımlayan güzel insanlara bir dergi okurunun görüşlerini herkese açık bir şekilde duyurmak.

20 Nisan 2010 Salı

Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz, dergi hariç...



Bir yerden başlamak gerek. Fotoğrafları toplayayım, dergileri bir düzene koyayım derken aradan günler aylar geçti, kırık dökük de olsa başlamam gerek diye düşündüm, yoksa ben fotoğrafları toplayıp sınıflandırayım, dergileri konularına göre ayırayım derken bu blog hiç olmayabilirdi. Neyse artık armudun sapı, üzümün çöpü demeden uzun zamandır sürüncemede bıraktığım bu sıkıntıya bir nihayet vererek "dergi okumaya" başlıyorum.

Bu bir ilk yazı olduğuna göre dergilerin ilk sayılarından söz etmeden olmaz, vaktiyle Ekşi Sözlük'e eklemiştim, kendimden alıntı yapayım:

Dergilerin ilk sayıları çok ilginçtir. Garip bir enerjisi vardır bunların. Dünyayı yıkmaya hazırlanan adamların ve kadınların birikmiş bütün duygularını bu ilk sayılarda bulabilirsiniz. Bazı dergilerin ilk sayıdan öteye gidememesi de bundandır. Enerji miktarı tek sayılıktır.

İlk sayılar aynı zamanda koleksiyoncular için de çok önemlidir. Diyelim şahane bulduğunuz bir derginin ilk sayısını buldunuz ve bu dergi piyasada yok, çoktan kepenkleri indirmiş filan. O zaman heyecanla toplamaya başlarsınız. Belirli aralıklarla sahafları gezmeye başlarsınız.

Aynı aşk gibidir bu. Bazen yıllar sürer. Gizli bir tarikatın üyesi gibi davranırsınız, diğer dergi toplayıcılarına şüpheyle bakarsınız, onlardan önce derginize kavuşmak için elinizden gelen her şeyi yaparsınız. Elinizde ilk sayının olması derginin tapusunun elinizde olması gibidir. Diğer sayıları toplama hakkını verir. Aynı dergiyi biriktiren ama elinde ilk sayısı olmayan zavallılara karşı bir üstünlük duymanızı da sağlar. Bu koleksiyonculuk sağlıklı bünyelere zarardır vesselam.
(10.12.2003)